Hayatın belli anlarında hiçbir şey yolunda gitmez. Kapılar kapanır, insanlar gider, işler dağılır, kalp sarsılır. Biz buna “şanssızlık”, “kaderin cilvesi” ya da “hayatın adaletsizliği” deriz.
Ama bazen, o sarsıntının ardında ilahi bir uyarı vardır.
Allah, kulunu çoğu zaman merhametle çağırır; bazen bir huzurla, bazen bir kolaylıkla.
Ama kul o sesi duymazsa, o çağrı bu kez bir sarsıntıyla gelir.
Çünkü Rabbimiz bilir: Biz acıdığımızda susarız, dinleriz, düşünürüz.
Ve belki de ilk kez, içimizdeki sesi duyarız.
Sarsılmak, her zaman bir kayıp değildir.
Bazen, kaybolduğumuz yolu bulmanın en açık işaretidir.
İnsan, konforu içinde gaflete düşer; rahatsızlık ise uyanışın davetidir.
Bu yüzden Allah bazen bir insanı alır hayatından, bazen bir kapıyı kapatır, bazen de seni kendi sessizliğine bırakır.
Tüm bunlar seni cezalandırmak için değil, yönünü yeniden bulman içindir.
Kur’an’da Rabbimiz şöyle buyurur:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınız yüzündendir. Ama Allah çoğunu affeder.”
(Şûrâ, 30)
Bu ayet bize şunu hatırlatır: Sarsıntı, çoğu zaman bir azap değil, bir fırsattır.
Farkında olmadığın alışkanlıklarını, kırmadan fark ettiremeyen ilahi bir öğretidir.
Seni değiştirmeye zorlayan her zorluk, aslında senin iyileşmen için atanmış bir öğretmendir.
Sarsılıyorsan, yıkılmak için değil;
yeniden inşa edilmek için sarsılıyorsun.
Çünkü Allah, seni kaybetmek için değil, kendine döndürmek için uyarır.
Ve bazen en derin farkındalıklar, hayatın bizi dizlerimizin üzerine çökerttiği anlarda doğar.
Unutma, Rabbimizin sarsışı bile rahmettir.
Çünkü O, kalbini yeniden kendi nuruna döndürmek ister.
Ve belki de şu anda yaşadığın şey, seni sen yapacak bir başlangıcın habercisidir.
Bu yazıyı okurken aklına gelen ilk “sarsılış anını” düşün.
Ne öğrendin o süreçte?
Belki de o an, senin için bir bitiş değil, bir uyarıydı.