İki kişilik yalnızlıklar çağındayız. İlişkiler, sisteme dahil edilmiş, ancak ait olma hissinden ve sorumluluk duygusundan tamamen yoksun. Elde edinceye kadar verilen çabalar, o an gelince yerini sessiz bir kopuşa bırakıyor. Ve sonuç? İki kişilik yalnızlık. Aynı evde, aynı hayatta, ama farklı dünyalarda bir varoluş.
Oysa insan, derin bağlarla hayata tutunur. Sevildiğini, anlaşıldığını ve gerçekten kabul edildiğini hissettiğinde köklenir. Ama şimdi, yaşıyormuş gibi yapmakla birlikteymiş gibi yapmak aynı kefede. Duygular yüzeysel, bağlar kırılgan. Her şey görünürde bir bütünlük sunuyor, ancak altı boş bir çerçeve gibi.
Belki de bu çağın en büyük yanılsaması bu: İlişkiyi sürdürmenin, gerçekten bağ kurmak anlamına geldiğini sanmak. Oysa gerçek bir bağ, sadece yan yana olmak değil, bir bütün olabilmekten geçer. Ve bu, emek ister; anlamayı, dinlemeyi ve sorumluluk almayı gerektirir. Yalnızlığın paylaşıldığı değil, kalplerin gerçekten buluştuğu ilişkilerle yeniden başlamalı.