Beni kırmalarına, bana kötü davranmalarına ben izin vermişim. Ama ben kötüyü bilmiyordum ki… Ben sadece sevmeyi biliyordum. Sevdikçe verici olmuş, verici oldukça alma-verme dengesini bozmuşum. Sevilmek istemişim. İnsan sevilmek istemez mi? Ama öyle çok sevmişim ki sonunda terk edilmişim. Hatta belki de hiç sevilmemişim.
Peki, gerçekten seven biri, sırf sorun çıktı diye gider mi? Sevmek, sadece hissetmek değilmiş; sorumluluk almak, emek vermek, kalmaya cesaret etmekmiş. Ben sevgimin sorumluluğunu aldım ama karşımdaki buna hazır değilmiş. Bunun suçlusu ben mi oldum? Çaba gösterdiğim, kalbimi açtığım, anlamak ve anlaşmak için uğraştığım için mi bağımlı oldum? Başka ihtimalleri düşünmediğim, kalpten kalbe, bedenden bedene dolaşmayı aklımdan bile geçirmediğim için mi?
Evet, hayatımda hatalar yaptım.
Sevmeyi bilmeyeni sevdim, değer bilmeyene değer verdim, sorumluluk alamayanların yükünü omuzladım. Fazla verdim, karşılık beklemeden sundum, ama dengeyi bozdum. Ve sonunda öğrendim: Sevmek fedakârlık değil, dengeymiş.
Ama şunu da biliyorum: Ben insandım… Ve insanca yaşadım.
Sevginin ne olduğunu bildiğim için, kendimi kandırmadan, içimdeki o saf tarafı kaybetmeden yol aldığım için, hayatın bana öğrettiklerini reddetmek yerine kabul ettiğim için… Kendimle gurur duyuyorum.
Bugün buradaysam, tüm kırılmışlıklarıma rağmen hâlâ sevebiliyorsam, bu benim zaferim.
Öğrendim ki yıkılmadan yeniden inşa edilemez insan. Ve ben, her kırık parçayı ellerimle toplayarak kendimi yeniden inşa ettim.
Kimseye bilerek kötülük yapmadım. Kimsenin duygularıyla oynamadım.
Kötülük yapana eyvallah demeyi öğrendim. Düşenin elinden tuttum, sonra onların sırtıma bastığını da gördüm. Ama yine de kendimle gurur duyuyorum. Çünkü ben başkalarının kim olduğu değil, kendi kim olduğumla ilgilendim daima.
Artık ne mağdurum, ne kurban, ne de kurtarıcı…
Sadece kendini gerçekleştirmeye, kemale ermeye niyet etmiş bir yolcuyum. Ve tüm hatalarımla, doğrularımla, öğrendiklerimle, en çok da kendime verdiğim ikinci şansla, yeni “ben”i seviyorum.