Sevgi, çoğu zaman tek bir tanıma sığdırılmaya çalışılan ama aslında herkes için farklı anlamlar taşıyan, derin ve kişisel bir duygudur. Herkesin bildiği o beş sevgi dilinin ötesinde, her bireyin kendi deneyimlerinden, yaşadıklarından ve ihtiyaçlarından şekillenen özel bir sevgi dili vardır. Sevgi, kişisel bir harita gibidir; yönleri, durakları, hatta sonlanma noktaları kişiden kişiye değişir.
Ancak sevgi ne kadar kişisel olursa olsun, tek başına yaşanamaz. O, iki kişilik bir yolculuktur. Taraflardan biri bu yolculuktan çekildiğinde, diğerinin tek başına devam etmesi imkânsız hale gelir. Geriye kalan kişi, çoğu zaman sevgiyi zihninde ve yüreğinde yaşatmaya çalışır. Ama sevgi, paylaşıldığında canlı kalır; tek taraflı taşınan sevgi, zamanla ağırlaşıp yorgun bir anıya dönüşür.
Toplumda sevgiye dair yaygın bir yanılgı vardır: Sevginin koşulsuz, beklentisiz ve sonsuz olması gerektiği inancı. Oysa sevgi, romantik söylemlerle değil, karşılıklı çabayla büyür. Koşullara göre değil, eylemlere göre değişir ve şekillenir. İlgi, saygı, anlayış ve emek olmadan sevgi, kökü zayıf bir fidan gibi ölür. Her ilişkinin kendine özgü dinamikleri vardır; bu dinamikler ihmal edildiğinde, en güçlü sevgi bile zamanla sönmeye mahkûmdur.
Ve evet, her sevgi bir gün bitebilir çünkü sevgi sabit bir duygu değil, yaşayan bir süreçtir. Zamanla onun da ihtiyaçları değişir. Başlangıçta sadece ilgi, güven ve huzur yeterli olabilir. Fakat zaman ilerledikçe, ortak hayaller, entelektüel paylaşımlar ya da birlikte gelişme ihtiyacı ortaya çıkar. Bu ihtiyaçlar göz ardı edildiğinde, sevgi yavaş yavaş zeminini kaybeder.
Tüm bu sebeplerden dolayı bana göre sevgi, kalıplaşmış tanımlardan uzak, çok daha derin ve kişisel bir deneyimdir. Sevginin net bir tanımı yoktur; çünkü herkesin sevgiye yüklediği anlam geçmişi, yaşanmışlıkları ve ihtiyaçları doğrultusunda değişir. Fakat sevginin ispatı vardır. O ispat, sözlerde değil, eylemlerde saklıdır. Birinin mutluluğunu önemsemek, zor zamanlarında yanında olmak, anlaşılmadığında bile anlamaya çalışmak… Yani sevgi, görülemeyen ama hissedilen bir duygu olarak varlığını ispat eder.
Sevgi, anlatılmaz ama yaşanır. Tanımsız ama ispat edilebilir bir yolculuktur. Ve gerçekten seven, sevgisini kelimelere hapsetmek yerine, onu hissettirerek var eder.